10 Ekim 2014 Cuma

EREN ÇINAR'IN EK GIDA SERÜVENİ

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ve sonunda ek gıda günlerine geldik .Onlarca insan tarafından öcü ilan edilen , kara bela ek gıdalar. Hal böyle olunca daha başlamadan korku almış başını gitmişti..Neyse ki öyle ilerlemedi :)

Bu zorlu yola yaklaştıkça bir yandan korkular bir yandan meraklı bir baba ile uğraşmayla geçti 5. Ayımız.”Hadi deneyelim, bakalım nasıl tepki verecek.” diyen susmayan baba galip geldi ve 5,5 aylıkken ilk kez yoğurt denemesi yaptık.Güya 6. Ayı bekleyecektik.

Zaten 4.ayın sonlarına doğru yoğurt yapmayı sürekli deniyordum.Sonunda ilk kez tam istediğim gibi bir yoğurt yaptım oldu derken o yoğurtla bir kez 1 bebek kaşığı denedik.Baktık ki off nasıl zevkli bir iş.Sürekli yüzünü incelemek müthiş , ne yapacak nasıl tepki verecek diye merakla bekliyoruz.Bir iki sefer daha 1 bebek kaşığı verdik ve durduk.Devam etmemek için ise baya bir direnmemiz gerekti çünkü bu işi biz çok sevdik.

Doğum yaptıktan sonra ek gıda için uzunca araştırmalar yapmıştım. Bir çok blog ve facebook grubu takip ettim. “Bebek yapım bakım onarım” , “Gurme bebek” , “Hassas anne” , “Doğalanneyim” gibi blogları hatmettim.Topladığım tüm bilgileri ise notlar halince deftere yazdım.Bir çoğunu uyguladım ama tabi uygulasam da Eren’e uymayan durumlar ya da başarısız olduğumuz zamanlar oldu.Bu olumsuzlukların üzerinde durmadım.Elbette doktordan da ek gıda için bir liste aldık ama nezaketen odadan çıkana kadar tuttuk ve uygulamadık.Zira doğal beslenmekle alakası bile yoktu.Hazır bebe mamaları , ne olduğu belirsiz labne peynirler , ev yapımı bile olsa şekerli reçeller , beyaz ekmekler dolu liste bizim kafamızdaki beslenme modeline uymadı.

6. aydan sonra -neyse ki zaman dolunca – ek gıda sürecine kaldığımız yerden devam ettik. Bize verilen ek gıda önerilerinin aksine meyve suyu ile başlamadık.Meyve içerdiği doğal şekerden ötürü bebeklerin pek hayır diyebileceği bir gıda değildi çünkü. Mis gibi meyve tadına alışmışken haşlanmış brokoliyi yemek istemeyen bebeğe kızmak ne derece doğru olur :) O yüzden önce buharda haşlanmış sebzelerle başladık.Haşlama yaparken ikeadan çok basit bir aparat aldık.Müthiş işe yarayan bir ürün.Kesinlikle buharda pişirici diye satılan koca makinelere gerek yok.


Örneğin ilk 1 hafta şöyle ilerledik :
1. gün 1 tatlı kaşığı yoğurt.Daha önce yoğurt denememiz olduğu için 3 gün sürdürmedik.Kaşıkla arası iyi gibi.
2. gün Orta boy bir havucun 1/3 ü .Haşlayıp ezdim suyunu vermek istemedim.En başından pütürlü gıdalara alışmasını istiyorum.Ama çok katı olunca 15 cc mama ile seyrelttim. Emzirebilen anneler kendi sütü ile yapabilirler ve çok daha güzel olur :)Hala kaşıkla arası iyi fakat daha hızlı neden gelmiyor diye sinirleniyor.
3.gün Yine 1/3 havuç +15 cc mama.
4.gün Yine havuç :)
5.gün 1 tk yoğurt ve kabak (Sadece buharda haşlanıp ezilmiş.)Çok güzel yedi.Kabağa nasıl tepki vereceğini merak ediyordum ama çok güzel yedi.Balkabağı vermeyi çok istemiştim ama ne yazık ki mevsimini kaçırdık.
6.gün 2 tk yoğurt ve küçük bir kabağın yarısı
7.gün 1 tk haşlanmış kabuğu temzilenip içi ezilmiş bezelye.Ama bezelyeyi sevmedi.Ağzına aldığından yüzünü ekşitti,geri çıkarmaya çalıştı.Devamı gelmediği için pek oralıklı olmadı.Halbuki diğer günlerde daha beklentili görünüyordu.Bu arada biz kahvaltımızı yaparken bir soyulmuş havucu kemirerek dişlerini kaşıdı.Haşlamadan verdiğim için tabi ek gıda sayılmaz sadece yaladı ezmeye uğraştı,vakit geçirdi.

Bu tempoda baya bir zaman ilerledik.Aklıma gelen ve o döneme ait olan tüm sebzeleri tek tek tek denedik.Sonra ikili birleştirdik sonra 3 lü birleştirdik.İrmik eklemeye başladık.1-2 tk ile devam ederken 1-2 yk ‘na çıktık.Normal patates yerine tatlı patates,pirinç yerine bulgur kullandık.Keçi sütünden yoğurt,ev yapımı peynir ile devam ettik.Klasik bebek mamalarını yedirmedik.Bu konuda bybo gurubuna teşekkürü bir borç bilirim.Hiç muhallebi yedirmemek aklımıza gelmezdi.Genetiğimize işlenmiş bebek mamaları,pirinç unlu şekerli… Ama vermedik.

Ek gıdaları eğlencelik verdik.İstemediğinde ikinci bir kez bile zorlamadık.Ben de babası da bu sürece ilk günden dahil olduk.Tek bir kişi ilgilenmedi.Bu durum dışarıdan gelebilecek "Bunu yedir ,şunu da ver" vs baskılarına karşı destek olan ikinci taraf olarak döndü bize.

Tam oturamadığı için ilk zamanlar dandinoda(kendi kendine sallanabilen müzikli bir beşik) eğimli bir şekilde oturtarak yedirdik.Sonra tam olarak oturmaya başladığında ikea antilop mama sandalyesi aldık ve zorda kalmadıkça(Ev dışı,tatil vs) masada bizim yanımızda yemesine çalıştık.Yemek yerken (diğer zamanlarda da pek olmuyor zaten) hiç tv açık olmadığı için tv olmadan yemek yemiyor çıkmazına düşmedik.Yemediği günlerde neden yemedi , ama ek gıdaya geçtik gibi bir telaşım hiç olmadı.Yemediğinde aç değil karnı tok,illa katı gıdayla doymak zorunda değil,daha küçük diyerek kendimi oyaladım.Bir yaşına dek ANA BESİN ANNE SÜTÜ ;ANNE SÜTÜ YOKSA MAMA diye tekrar edip durdum.Yoksa çok düşündükçe neden yemiyor acaba gezdiren biri olsa kucağındayken yer mi , reklam mı açsam,amuda mı kalksam gibi yollar arayabilirdim. Annelik garip bir duygu her türlü anormalliği yapabiliyor insan.Öyle bir inandırıyoruz ki kendimizi aksi olamaz gibi geliyor.Ama biz bunlara hazırlıklıydık.Önümüzde büyüyen çok çocuk ve tecrübeli anneden edindiğimiz bilgiler bu işte sağduyulu ve soğukkanlı olmak gerektiğini öğütlemişti bize ve eşimle sürekli birbirimiz telkin ettik.Eh pek küçük de sayılmayız ilk çocuk için.Sanırım bu işi iyi kotardık 

Zamanla Eren daha kapsamlı yemekler yemeye de başladı.Uyduruk sebze karışımlarına kıymalar(Kuzu kıyma çünkü ilaçlarla çok müdahale edemiyorlar büyümelerine) eklendi,kahvaltı yapmaya başladı,7. Ayında kefirle tanıştık ve hala severek yiyor.Hala tuz ve şeker ile tanışmadı.Şekerle tanışacağı bir zaman yok,ileride büyüyüp kendi talep etmeye başlayacağı zamana kadar da menümüzde yok.Tuz yavaş yavaş 1 yaşından sonra ekleyeceğiz çünkü bizimle birlikte yemek yemeye başlayacak.Kendi beslenmemizde tuzu azaltmaya çalışıyoruz.

Bu güne kadar çok defa kustuğu,istemediği,yemediği oldu.8-9 aylıkken hiç ek gıda almadığı günler var. Daha önce de dediğim gibi zorlamadık.Nasıl ki yemek istemediğimizi yememe hakkımız varsa bu hakkı ona da verdik.Ama pes etmedik.Örneğin ilk yediğinde sevmediği bezelyeyi sonra defalarca denedik,şimdi yiyor.Az az başladığımız zamandan sonra hep yeni bir şeyler eklemeye çalıştık.Çok çeşitli beslenmesi ileride damak zenginliğine sebep olacağı için her gün aynı çorbayı başka sebzelerle yaptık,mis gibi tarhana içirdik. 9. aydan sonra balık yemeye başladı.Somon ile başladık ve şimdi dip balığı olmayan balıklarla balık yemeye devam ediyor.Henüz tavuk yemedi çünkü organik ilaçsız bir tavuk bulamadık.Yemeklerinde soğan ve sarımsak sık sık kullandık.Doğal antibiyotik olma özellikleri ile hastalıkları önlediğini düşünüyorum.

Beslenmesinde bulabildiğimiz sürece keçi sütünden yapılmış yoğurt,kefir tüketiyor olması ,karbonhidrat ağırlıklı beslenmemesi kabızlık yaşamamamızda; soğan,sarımsak ve çeşit çeşit sebzelerden aldığı vitaminlerinde şimdiye dek doktora gitmeyi gerektirecek bir hastalığa yakalanmamızda etkili olduğunu düşünüyorum. ( Çok sıcağa alıştırmamanın , en ufak terde müdahale etmemenin de faydasını gördük elbette.)

Böyle bir koşturmacada geçti ek gıda serüveni ve şimdi 10,5 alık oldu Eren Çınar. Kocaman açıyor ağzını ve bizi mutlu ediyor yemek yerken yaptığı şebeklikler ile… Yaşı ilerledikçe de şimdiki kadar çeşitli beslenmesini sağlayabilirim umarım.

Kendi menülerimizden örnekler belki başka bir yazıda bahsederim ama geçenlerden denediğim bir dolma var ki biz bile çok beğendik.

Biber dolmasının içini minnacık doğranmış; kabak,kırmızı biber,yeşil biber,soğan,sarımsak,kuzu kıyma,çok az bulgur,domates(alerjik besin normal şartlarda 1 yaş öncesi verilmez) ,dere otu ile doldudum.Oğlum buna bayıldı.Kokusu ve tadı süperdi.Deneyin belki sizin bebelerde sever :)

Bol çeşitli,bol iştahlı masalarda kocaman kahkahalar atmanızı dilerim..

16 Mayıs 2014 Cuma

SOMA 'DA GÖMÜLEN BİZİM İNSANLIĞIMIZDI

"Karıcığım hoşçakal, ışığım azalıyor,
Yanımda ölü arkadaşlarım.
Artık kömür kokulu ekmekler getiremeyeceğim sanırım.
Buraya kadarmış çocuklarım, hoşçakalın,
Hakkınızı helal edin; anacığım, babacığım.
Işığım azalıyor, hoşçakalın.." 1

Mayıs ayının 13'ünde gün kapkaraydı.Karanın tonu olur mu bilmem ama bu karaların en koyusu..Git demek istiyorum kara bulutlara git ve geri gelme..Doğru olmasın haberler.Her geçen dakika artan kayıp haberleri..Nefesler durmuş.Kalpler sıkışmış...

Ne anlatıyorum ben ? Kendi acımızı mı? Yüreğimize düşen koru anlatıyorum ha..

Şimdi babasız kalan çocuklar ne haldedir? Yitip gitti mi dün gece sofra başında oturan babası,gitti mi yerin katlarca altından ekmek getiren ,az görüp çok sevdiği, koca yürekli kahramanı?
Anası yalnız mu uyudu günlerdir? Nasıl koydu başını yastığa yanındaki boşluk kocaman dururken?Yüreğindeki yangınla nasıl örttü üzerini.
Nasıl gömdü evladını babalar,nasıl dayandı analarının yüreği..Yangın yürekleriyle nasıl ,nasıl?
Bir gün önce şakalaştığı kardeşine elveda diyebildi mi kardeşi? Nasıl denir ki?
Tüm erkeklerini yitirmiş bir evde kadınlar nasıl sarar ki bebelerin kalp göçüklerini ?

Şimdi onlar daha inanamamışken bu felakete bizim boğazımıza düğüm olmuş olsa ne yazar olmasa ne? Biz ne gördük ki sıcak evlerimizden.Elinde ekmeğiyle gelmiş kocalarımız,şenlik saçan çocuk cıvıltılarımızla akşam yemekleri yerken , biz ne gördük ki? Ellerimizde telefonlar kardeşlerimizle konuştuk kendi hayatımızın normalliğinden utanarak biraz.Biz ne gördük ki?

Öğrenmiyor ki kalp acıyı , geçsin gitsin..Kovalasın başından unutsun bitsin.Kalplerin üzerinede de beton dökülmüyor ki..

Kader diyorlar güzel yüzlü çocuklarım babalarınızın ölümüne..Bitmişti vadesi diyorlar..Duymuyorlar dimi içinizde yükselen çığlığı. Acınızdan susmuş dillerinizle diyemiyorsunuz BU DA BENİM KADERİM MİYDİ? Nereye gitti babam diyemiyorsunuz..

Kader diyorlar ah babam,evladını gömmene..Acısıyla yaşarken yeniden yeniden ölmene,kader diyorlar.Acından bağırman bile suç...

"Üstüme değil içime çöken ocağın sessizliğinde
Tek tek seslerinizi duyuyorum, yüzlerinizi görüyorum,
Işığım azalıyor, soluğum azalıyor, biliyorum,
Yavaş yavaş dünyanın kara kalbine gömülüyorum." 2


Gün kara,yürekler daha da kara..Kapitalizmin getirdiği ölümlere daha ne kadar ağlayacağız.Daha çok para kazanma hırsına,güce ,iktidara daha kaç canı feda edeceğiz.Daha kaç çocuk yeterli önlem alınmadığı için yetim daha kaç kadın yapayalnız,daha kaç ana baba evlatsız kalacak.Daha kaç yıl iş kazalarında ilk sıradaki ülkelerden olacağız.Taşeronlaşma yüzünden,daha çok para daha çok kazanç için hep daha daha daha fazlasını almak için haç masum insanı feda edeceğiz.Bu gün SOMA da , daha önce başka maden ocaklarında da yitip giden güzel insanlara daha kaçını daha ekleyeceğiz durmak için.Ne zaman insan canı kıymetli olacak ceplerin dolmasından..

"Son ağaç kesildiğinde,
Son nehir kirlendiğinde,
Son balık avlandığında,
Paranın yenmeyeceğini anlayacaksınız."3

Tüm yitip giden CANLARIMIZ ve onların geride bıraktığı CANLARI için ,hesabını sormak için,sorumlularını bulmak için UNUTMAYACAK ve UNUTTURMAYACAĞIZ..

"Öyle ölüler vardır ki,
Ben onların öldüklerini düşündükçe,
Vakit olur,
Yaşadığımdan utanırım."4









1 ve 2 nolu alıntılar Şerif Erginbay'a aittir. 3 nolu alıntı Kızılderili kabilelerinin kehaneti olarak bilinir. 4 nolu alıntı Nazım Hikmet'e aittir.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

İLK ANNELER GÜNÜM

Anne oldum öyle mi?

Annemin minik kızıydım ben.En küçük tekne kazıntısı.Eski evimizden aklımda kalmış balkonda saçımı taradığı bir an.Kaç yaşındayım bilmiyorum ama miniğim daha.Bir anneler gününden aklımda kalmış.1 paket pipet almışım anneme anneler günü hediyesi.Ne yapacak diye düşündüysem.Çocuğum işte.Yine bir kış günü hava buz.Sokağa salmıyor annem.Hastayımda sanki.Ama sokakta oynayan çocuklar var.Camdan bakıyorum ayırmadan gözlerimi.O kadar çok acınmışım ki astronot gibi giydirmiş beni dışarı çıkmama izin vermiş.Kıyamamış bana.

Sanki içimde bir nokta var bu anılar dokununca oraya bir ağlamak bastırıyor.Boğazıma düğüm, kalbime ağırlık oluyor.Ben annemi gerçekten mutlu edebildim mi?Üzüldü mü benden sebep? Ben onun hayal ettiği evlat olabildim mi?

Anne olunca anlarsın derlerken derinliğini tahmin bile edemezdim bu lafın.Öyleymiş.Anne olunca , kendi çocuğum için endişelenmenin ne demek olduğunu anladım.Kalbi kırılırsa,mutsuz olursa nasıl canım yanar..Yürümeye çalışırken düşerse,kaldırmak için kimse koşmazsa yanına.Yaralarını sarmazsa.Başarısız olursa ya?
Yalnız kalırsa? Oyuna almazlarsa arkadaşları. Ya yanımda değilken hasta olursa? Bitmiyorki endişelerim.Şimdi anladım ki annemi çok üzmüşüm.Annelik kalp ağrısıymış birazda.Bazen üzüntülerimi saklamamışım o benim için nasıl yanmış.Bazen anlayış göstermemişim o ben güleyim diye şartlarını zorlamış.Ben anne olunca anladım.Anneler günüde bir kalp ağrısıymış.

Bir annenin tek dileğinin evladını mutlu görmek olduğunu anlamak için 30 yaşına gelmiş olmak ne acı.Şimdi düşünüyorumda beni yarın ne mutlu eder en çok.Oğlum var ve yanımda ya daha hiçbirşey mutlu edemez.

Evlat öyle birşeymiş.Canına can katarmış.O gelince kışlar yaza döner,geceler gündüz gibi şenlenir..Doğan güneş mutlu bir yüzle daha çok parlar..

Uyuyup da uyanınca gözlerimin içine bakan boncuk gözlerin saatlerce sürecek bir masaja eş değer olduğunu anlamak içinde geç kalmışım.Parmağımı sıkan ellerine ,ağlarken göğsümde sakinleşen başına geç kalmışım.Buna üzülmeyeceğim ama. Bundan sonra oğlum ve bana hep destek olan can eşim ile birlikte zamanın kıymetini bilip sonuna kadar birbirimizi yaşayacağız.Anneler gününde yada herhangi bir günde bize zamanın çabuk geçtiğini ve geçerken nefes almamız gerektiğini öğreten oğlumuzla o günün tadını çıkaracağız.

Ama annemden ayrı olmak zorunda olduğum her anneler gününde,heleki onu bu kadar iyi anlamışken ,özlemi hep benimle olmaya devam edecek.Ah annem...Dilerim sana benzer anneliğim.Dilerim Eren Çınar büyüyüp yuvadan uçtuğunda aynı özlemle anar beni.Sen kadar fedakar olabilirim dilerim..

Ve yine dilerimki güzel ülkemin tüm kadınları,sadece kadın oldukları için dışlanmadıkları bir pazar sabahına uyanırlar.Anneliğin sadece görevlerden ibaret görülmediği bir pazara..Kadın cinayetlerinin bittiği bir dünyaya uyanırız dilerim..Ve ülkemin adam gibi adamları , birer gül verirler tüm annelere,ister dalından koparılmış ister gönülden ..

                         Annesinin kuzusu ve artık Eren Çınar'ın annesi...

8 Mayıs 2014 Perşembe

EK GIDAYA HAZIRLIK SÜRECİ

Tüm annelerin korkulu rüyası EK GIDA

Haliyle sürekli daha önce bebek büyütmüş tüm tanıdık ,eş ,dost,akraba annelerden ek gıda hikayeleri dinliyorum.Açıkçası şimdiye kadar dinlediklerim çok heveslendirici ,yüreklendirici de değildi.

Aslında paylaşımcı olmak çok güzel ama bir o kadar da hassas.Hamile kaldığımdan beri şunu anladım ki keyifli anılardan çok keyifsizleri paylaşmak ve sürekli olarak uyarmak zorunda hissediyor insanlar.Yaşarken tecrübe etmek ister mi, belki aynı şeyleri yaşamayacak,boşyere korkutmasak mı gibi ince düşünceleri olan çok az insanla karşılaştım.Genelde çocuk bakımını öcü gibi anlatırlar.Yorucu olduğu kesin ama bu herşeyden korkmamız gerektiği anlamına gelmiyor.Korkmak bir işe yaramıyor çünkü.Aksine korkular büyüdükçe başaracağımıza olan güvenimiz de kırılıyor.

Neyse ki yapı olarak kendi bildiğinden şaşmayan inatçı bir yapım var.Laz damarım tutuyor sık sık.Tecrübeleri dinliyorum ama kesin bende öyle yaşayacağım diye kodlamıyorum kafamda.Hamileyken de bebeğim doğduğundan bu yana da söylenenlerin bir çoğunu yaşamadım.Bazıları ise tam da söyledikleri gibiydi.O zaman dinlediklerim işe yaradı.Ama her çocuk kendi hikayesini yazar diyorlar ya çok doğru.Şuan yazımı okuyan anne/anne adayı sana tavsiyem bunlar da benim yaşadıklarım ve aynı şeyleri yaşayacağının garantisi yok :) Belki çok daha kolay belki çok daha zor..Bir gerçek var ki tüm bebekler ve anneleri bu süreci yaşayacak , kaçarı yok.Burada ben ve Eren Çınar neler yaşadık onları bulacaksınız.Herkes için tek tavsiyem korkuları bir kenara bırakın.O bebeği dünyaya getirme cesaretini göstermiş her kadın bebek bakımının üstesinden gelebilir.

Ek gıdaya henüz geçmedik.Ben bu yazıyı tamamlayacak vakti bulduğumda sanırım geçmiş oluruz.Malum yalnız bebek büyüten bir anne olarak bilgisayar başına geçecek çok zaman olmuyor.

Yaklaşık 1 aydır ek gıda araştırmaları yapıyorum.Ne zaman ek gıdaya başlanmalı ,nelerle başlanmalı,nasıl yapılmalı vs vs..Bir defter alıp notlar alarak ,ders çalışır gibi çalıştım.Hala tam oturmadı bazı şeyler ama kabaca yoluna soktum.Şu sıralarda minik kaplara yoğurt mayalamaya çalışıyorum.5 sene önce düdüklü tencerenin içinden çıkan buharlı pişirme aparatını çıkardım,mama sandalyesi araştırmalarımı yaptım.Hazırlanmaya devam ediyorum.

Benim hazırlıklarım kadar minik dünyalar yakışıklısı oğlum da hazırlık yapıyor.Masada yanımızda (doğduğundan beri yemek yerken bırakacak kimsemiz olmadığından zaten hep yanımızdaydı) . Davranışlarını gözlemliyorum ve henüz yemeklerimize özel bir ilgi göstermiyor.Destekli dahi oturmuyor.Yaptığı tek şey bulduğu her şeyi ağzına atmak :) Öyle şirinki..Kısacası henüz hazır değil.Şimdi 5 aylık.

Ama geç kalmış diyenlerin olduğunu duyar gibiyim.Zira artık doktorların bir kısmı 4. ayda ek gıdaya başlatıyor.Ama ben bu fikre katılmıyorum.Hele hele mama alacağına ek gıda alsın görüşüne hiç katılmıyorum.Ek gıdaya başlanma ayının 6. ay olmasının sebebinin sindirim sisteminin gelişimini tamamlamamış olması olduğu için değil mi? Ek gıda da özen göstermek bir binanın temellerini atmak gibi bir şey.Ne kadar sağlam atarsak sonrasında yakanacağı hastalık sayısını azaltacağımıza inanıyorum.Erkenden bir çok gıdayı vermek çok matah birşey değil.Bizim zamanımızda mama mı vardı,ayrı yemek mi yapıyolardı nutuklarına ise hiç katılmıyorum duymak sinirlerimi bozuyor.Ne yani zamanın geçmiş olmasını,bilimi,ilerlemiş teknolojiyi yok mu sayalım.Bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken , her türlü soruya milyonlarca cevap bulma şansı varken bilmiyormuş gibi mi davranalım.Kendimizi kandırmayalım.Sadece biraz daha özverili olmaya üşeniyorum diye çocuğuma iki sebze haşlamaya üşenecek ve kendi yediğim yemekten vereceksem yazık bana..

Bebeklerin 6. ayı bitene kadar ek gıdaya geçmesini doğru bulmamamın en önemli sebebi sindirim sisteminin henüz hazır olduğuna inanmamam.Aslında bu konuda beni ikna eden bir kaç doktor bulabilseydim geçebilirdim ek gıdaya ama henüz bu konuda yeterli açıkşama yapanına rastlamadım.Erken değil mi diye sorduğumda mama alıyor denmesini yeterli bulmuyorum.Zira ek gıdaya geçiş artık bebeği ek gıda ile beslemek değil.Sadece tatlara alıştırmak amacıyla ek gıdaya geçiyoruz.O kadar ek gıdayı sindirebilecek bir sisteme sahip olmadıklarını düşünüyorum.Madem bebeği mamadan kurtamıyor ek gıda neden 4. ayda? Ya mideyi çok yormuş oluyorsak,bağırsaklar zarar görürse.Ben doktor değilim belki bir doktor okur ve bana beni ikna edece şeyler söyler.Zira 2 doktor değiştirdim ama ikiside ikna edemedi.

Varsayalım ki 4. ay ek gıda için uygun.Bütün bir ömrü yiyerek geçireceğini düşününce de 6. ay bittiğinde başlaması bana çok geç kalınmış gibi gelmiyor.Bu arada oğlum ek gıdaya hazır olduğuna dair belirtiler gösterseydi yine 'belki' düşünebilirdim.Ama hala biz yemek yerken oralıklı bile değil.Masa yiyecekler ilgisini çekmiyor.Zorla güzellik olmaz :)

Biz 6. ayımızın bitmesini beklerken başka neler yaptık.
Silikon kaşık aldık.
Su içebilmesi için bir alıştrma bardağı aldık.
Mama sandalyesi için önce mama sandalyesi de olabilen sırtı ayarlanabilir dandinosunu yada mama sandalyeside olabilen salıncağını kullanmaya karar verdik.Tam oturmaya başladığında ikea nın basit plsatik mama sandalyesini almayı düşünüyoruz.
Mama tabakları aldık.
Mama sandaylesine yapışan tabakların işlevsel olduğunu düşünsemde çok pahallılar ve bir tabak için gereksiz geldi.Zorda kalırsak alırız diyerek atladık.
Buharda pişirme aparatımızı kilerin derinliklerinden çıkardık.
Arkası su geçirmez önlükler , kolları giydirilen önlükler aldık.
Süt sipariş edecek yer bulduk,sütün kalitesini denemeye bile başladık.
İnternetteki bir çok ek gıda yazısını karı-koca okuduk.
Ek gıda konusunda fikirlerimizin çakışmaması,dış faktörlerden minimum etkilenme için de anne-baba tartışmalarımızı yaptık.

Şimdi zamanın geçmesini bekliyoruz.Zamanı geldiğinde umarım oğlumuz bizi çok üzmez.
Bütün minik kuzular annelerinin mis gibi yaptığı yemekler hapur hupur yesin,hazır aldıklarını yemesin :)

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Hamileliğimin üçüncü 3 ayı, 3.Trimester

Aradan aylar geçti ve ancak fırsat bulabildim son üç ayımı yazmaya.Yazmasam da olmazdı.Zira ilk 6 ay pek de hamilelik sıkıntılarım yoktu meğer hamilelik 6. aydan sonra başlıyormuş.

3'er aylık dilimlere ayrılmış olsada hamilelik son adet tarihinden itibaren 10 aylık bir süreyi kapsıyor.Ben son ayı bilemiyorum.Çünkü aceleci oğlum son 3 haftayı bana yaşatmayıp aramıza erken katıldı.

Son 3 aylık zamanın nasıl geçtiğini ise şöyle hatırlıyorum.Saç diplerime kadar ter,desteksiz oturup kalkamamak,yatakta dönememek ve birbirinden ayrılıp kendi başına hareket eden kemikler...Yani pek eğlenceli sayılmaz :)

Son 3 aylık döneme girdikten sonra artık vücut Eren'in dünyaya gelişine kendini hazırlamaya başladı.Sonlara doğru her gün göbeğim aşağıya düşmüşmü diye kontrol ediyordum.Eğer göbek deliğiğini göremiyorsanız bebek aşağıdadır diye bir 'özlü ana sözü' duymuştum.:)
Birde 90 derecelik açıyla yere ayaklarımı uzatarak oturduğumda sağ ayağımın topuğunu sol ayağımın parmaklarına değdirebiliyorsam doğum yakınmış :) Valla bu sonuncuyu kadın doğum doktoruma sordum güldü ama doğruluğunuda onayladı.

Yine son zamanlarda gece uykuları ağrılarla bölünmeye başladı.Sanırım doğumdan sonra başımıza geleceklere doğal bir hazırlık süreci.Zira doğumdan sonra o yarım yamalak uykularımı bile özler oldum.Belim ve dizim arasında ne kadar kemik varsa ayrı yöne hareket etmeye çalışıyorlardı sanki.Ayağa ilk kalktığımda önce tüm kemiklerimi aynı yöne ikna etmem gerekiyormuş gibi ilk 4-5 adımı zor atıyordum.Kocaman göbeğimde denge noktalarımı alt üst ettiği için daha da zor oluyordu tabi.Top yutmuş gibi hamile olup bu yazıyı okuyanlar sizden bahsetmiyorum :) Bu anlattıklarım sizin için değil çekilin aradan! Koca göbekli hamileler siz dinleyin çünkü ben sizin gruba dahildim. :)

Tek sorun da bu değildi tabi.Mide yanması...En büyük düşmanımdı.Bu konuda güzel bir öneri sunabilirim.Doktorlar genelde mide asitini dengeleyen ve yazarken 1 şişe bile içsen zararı yok dedikleri bir takım ilaçlar veriyor.Hatta tek seferde 4-5 şişe yazıyor.Ama dolapta soğutulmuş bir sütünüz olsun, yanma olduğunda sadece 1 yudum soğuk süt için.Aynı etkiyi yapıyor.Bunu farkedince baya rahatladım çünkü ne kadar zararsız densede huzursuz olup ilaç içmeye direniyordum ve hele de yatınca çok zorlanıyordum.

Genele bakarsak çok da sorunlu değildi son 3 ay.Ama diğerleriyle kıyaslanınca benim için en zorlu 3 ay sonuncusuysu..Sanırım ilk aylarında bulantı şikayeti olanlar benimle aynı fikirde olmayacaktır.

Sona yaklaşırken heyecanlı bir de bekleyiş oluyor.En yavaş geçen zamanda son 3 ay..Artık zorlu bir sürecin sonuna gelmek,sonunda dünyalar tatlısı bebeğine kavuşacak olmak farklı bir heyecan yaratıyor ve zamanın yavaşlatıyor.Ben de tam geçmek bilmeyen tatil günlerine girmiştim.Doğum öncesi izne ayrıldım.Pazartesi annemle iznimi başlatmak için okula gittik.Aynı haftanın çarşamba günü gündüz bir ,akşam bir kaç arkadaşımı ağırladım.Gece de Eren geldi.Hızla geldi ve geçmek bilmeyen zaman da bir anda son verdi.Sanırım son 3 haftayı da bekleseydim çok daha zorlanacaktım.

Eren'in gelme hikayesi için buraya tıklayınız.

Hamileliğimin birinci 3 ayı, 1. trimester yazısı buraya tıklayınız.

Hamileliğimin ikinci 3 ayı, 2.trimester yazısı için buraya tıklayınız.

BEBEKLER KAÇ AYLIKKEN OTURMALIDIR ?

Bebeği dünyaya geldikten sonra hemen hemen bir çok anne gelişimin hızına karşı büyük şaşkınlar yaşar.Bir gün bir anda gözlerinizin içine bakarken bir başka gün birden bire elinize uzanır,oyuncaklarına tepki verir.Dünyanın 8. harikasını bulmuş gibi hissetmemize sebep olan bu olaylar aslında gelişimin anne karnından sonra en hızlı ilerlediği ilk bebeklik döneminin en doğal sonucudur.

Gördüğümüz her yeniliği hevesle başkalarına anlatmak isteriz.Her anına tanık olduğumuz bebeğimizdeki en ufak değişiklik bile gözümüzden kaçmaz.Bu insanlık için küçük ama ANNELER için çok büyük bir değişimdir.Bu sebeple çok göze batanlar,insanların gülümsemesine sebep olanlar dışında yaşanan hiç bir değişim insanların ilgisini çekmez.Ama anneler herşeyi anlatmak ister.Ve yavaş yavaş bekar ve çocuksuz arkadaşlarınız sizden uzaklaşmaya başlar.Sebep açık,bir gün bizde bekar ve çocuksuzduk :)

Tüm bu değişimler yetmez ama anneye.Bir kez yeniliklerin tadını almış,hızlı gelişimin tadına varmıştır ve yine yine ister..Ne zaman oturacak,ne zaman emekleyecek,ne zaman herşeyi silip süpürecek vb..

Hele birde bazı takıntılı annelerle çevriliyseniz iş daha zor.Benim oğlum daha 8 aylık yürüdü.40 ı çıktı oyuncaklarını istedi,daha 4 aylık herşeyi yer hiç yemek seçmez...Bunları duyan anne hemen "Benim çocuğumda ne var?" , " Neden hala yürümedi?" , " Neden hala oturamıyor?" , " Eyvah! Ek gıda için çok geç kaldım bizimki hala haşlanmış sebze kemirsin,tembel kuzu" demeye başlar.

ŞİMDİ DURUN.Herşey sırayla..Acele ettirdiğinde daha muhteşem bir çocuğunuz olmayacak.Çok erken yürümesinin yararı ne? Hepsini yapacak.Sabredip çocuğunuzun keyfini sürün.Zaman çok çabuk geçiyor.Her yaptığına doyun..Zaten ömrü boyunca yarış atı gibi koşmak zorunda olduğu bir sistemin içinde yaşayacak.Ona kendini tanıması için zaman verin.

Gelelim asıl konumuza.Ne zaman oturur? İnternette yaptığım araştırmalar 4. aydan sonra destekli oturtulmasında herhangi bir zarar olmadığı yönünde.Bunu ortopedi doktorumuza da onaylattım.Ama aslında bu kararı bebeğiniz verecek.Onu iyi gözlemlerseniz hazır olduğunu anlayacaksınız.4.ayda Eren oturmak ne mümkün top haline geliyordu.Belinden yukarısını dik tutabilmek oturmak için çok önemli.Ama yapamıyordu.Kucağımda oturtmaya çalıştığımda yüzüstü kapaklanıyordu.Zorlamadım.Zamanla yattığı yerden elimize yapışıp kalkmaya çalıştı.Kaldırırken popo üzerine geldiğinde kendini geri çekerek oturmaya çalıştığını farkettim ki bu 5. ayını doldurmak üzere anca gerçekleşti.Şuan da 6.ayınından 7 gün aldı ve yaklaşık 1-2 haftadır kucağımda belinden tutarak geniş bir açıyla oturmasına izin veriyorum.Bu pozisyonda zaman geçirmekten hoşlanıyor.Ama hala yanlarına destek koyduğumda oturamıyor.Biraz daha zamana ihtiyacı var.Kucağımda oturma denemeleri yapmaya ve vücudunu güçlendirmeye devam ediyor.Kendi başına oturabilmesi için desteklemeye devam ediyoruz.Yakın zamanda da başaracaktır.Acele etmiyoruz.Ek gıdaya başlayana kadar destekli oturmayı öğrenecektir.

6. ay sonunda bir çok bebeğin desteklendiğinde yıkılmadan bir kaç dk oturabildiği ve 8. ayın sonunda ise desteğe ihtiyacı olmadan oturacağı söyleniyor.Yine buna bebeğimiz karar verecek.Daha önce başarırsa ne mutlu ama bu ayları beklerse neden bebeğim oturamıyor diye dert etmeyin.Unutmamak gerekir ki hepsi birbirinden ayrı bireyler ve hangi yaşta olurlarsa olsunlar kıyaslanmamalıdırlar.. Bebeklerinizle keyifli oturmalar :)

18 Şubat 2014 Salı

Bebekle Uçak Yolculuğu Yapmak , Eren Çınar Dedelerine El Öpmeye Gidiyor

Eren Çınar'ın doğumuna anneannesi , teyzesi ve iki halası geldi.Ama onu görmeyi sabırsızlıkla bekleyen dayı,halalar ve dedeler vardı.Biz de çok geçmeden gidip görmeye karar verdik.

Eşim çalıştığı için Eren ve ben yalnız yolculuk yapacaktık.Biraz zorlu bir yolculuk bizi bekliyor diye bazı önlemleri önceden alalım istedik ve 2 aylık bir bebeğin uçakla yolculuğunda dikkat etmemiz gerekenleri araştırdık..

Bebekle Uçak Yolculuğu;
1) En önemli konu basıncı dengelemek.Kulaklar en çok etkilenecek yer.Bunun için doktorumuzun önerisi uçak kalktıktan sonra ve iniş biter bitmez emzirmekti.Biz garanti olsun diye iniş kalkışlar da dahil emzirdik.Bu sayede östaki borusunun açılması sağlanarak vucut içindeki ve dışarıdaki basınç dengelenmiş oldu.Bu durum için ilaç önerisinde bulunarak soğuk algınlığı ilaçlarını öneren doktorlara katılmıyorum.Ama yolculuk zamanında rahatsızlığı olan bebek/çocuklar için hastalık durumuna göre bir önlemi doktorunuz ile konuşmanız gerekir.

2) Yanımıza alınacaklar konusunda başta biraz kararsız kaldık.Sonuçta 1 saat 15 dk sürecek bir uçuşta neler lazım olabilirdi ki.Ama olabiliyormuş.Örneğin daha yeni bezi alınmış olsa bile birden kaka yapabiliyor rahatsız olup ağlayabiliyormuş.Bez değiştirme malzemeleri almak lazım.Hatta tüm kıyafetine geçirebiliyormuş.Bir takım yedek kıyafet almak lazım.Eğer mama yiyorsa uçakta size kazan suyu verirler.Mümkünse kendi hazıladığınız kaynatılmış su ve kaynatılmış soğutulmuş suyu mama yapma malzemeleriyle almak lazım.(Termosla ılıtılmış halde aldık.)Bebeğinizin ayına/yaşına göre oyuncak almanız lazım ki sıkılıp ağlayan çok çocuk oldu.Biz daha küçük olduğu için almadık.

3) Eğer bizim gibi tek başınıza yolculuk yapacaksanız her şeyinizi bağaja verip yanınızda minimum malzemeli bir çanta hazırlamak işinizi kolaylaştıracaktır.

4) En geniş yeri seçin..Bizim aklımıza acil çıkışların olduğu sırada korkidorda oturmak gelse de o koltukları bebekli ailelere vermiyorlar.En geniş yer en ön koltuklar oluyo.Önerim emzirmede kolaylık sağlaması açısından cam kenarı.Tabi bu koltukları istiyorsanız online check-in yapmalısınız.Çabuk doluyor.Ayrıca koltuğu erken belirlemek hava alanındaki bekleyiş süresinide azaltıyor.

5) Uyku saatini yolculuk anına denk getirmek yolculuğun kolay geçmesini sağlayabilir.

Eren Çınar yolculuk sırasında oldukça sakindi.Ne giderken ne de dönerken sorun yaşamadık.1 hafta da olsa biraz değişiklik,bol ilgi,çokça sevgi iyi geldi.Havanın yağmurlu ve soğuk olması,Şubat ayında olmamız bile bizi durduramadı.Gidip dedelerimizle tanışmak çok önemliydi ve bizde çok ama çok eğlendik.

Ve son olarak bebeğiniz küçük,mevsim kış,çok güneşli,yağmurlu vs demeyin.Nereye gitmek istiyorsanız gidin.Gereken önlemleri aldığınız müddetçe korkularınız çok daha fazla hastalık sebebidir.

Bebeğiniz/çocuğunuzla güzel seyahatler dileriz..

Aşı Dosyası /İlk ateş nöbetimiz

AŞI TAKVİMİ

Doğumla başlayan aşı serüveni uzun bir süre takip etmemiz gereken bir takvimle karşımıza çıkıyor.Doğduu anda Hepatit B aşısı yapılır ve sonrasında aşağıdaki sıra takip edilir

1.ay Hepatit B Aşısı

2.ay DBT - IPV - HIB Aşısı

3.ay BCG Aşısı

4.ay DBT – IPV - HIB Aşısı

6.ay DBT – IPV - HIB Aşısı ve Hepatit B Aşısı

12.ay Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR) aşısı

14.ay Hepatit A Aşısı

15.ay Suçiçeği Aşısı

18.ay DBT – İPV - HİB Aşısı

20.ay Hepatit A

4-6 yaş DBT - IPV ve MMR – Suçiçeği Aşısı

Her yıl İnfluenza (Grip)

Yeni bir aşı da Rota visrüsü aşısı,doz sayısına göre 2. yada 3. ayda başlıyor.

Bu aşıların bir çoğu Sağlık Bakanlığı tarafından takip ediliyor.Bağlı bulunduğunuz sağlık ocağında sizden sorumlu hemşire takip sırasında yardımcı oluyor.Sadece sağlık ocakları değil bebeğinizi götürdüğünüz çocuk doktorunuzda yani hastanelerde ücretsiz olarak aşıları yapıyor.( Özel aşılar hariç)

Aşı hakkında konuşabilmek için aslında aşının tam olarak ne olduğunu bilmek gerekiyor.Aşı yaptıran ebeveynlerin düştüğü hatalar çoğunlukla aşının ne olduğunu bilmemekten kaynaklanır.Öyleyse önce AŞI nedir onu anlatalım.




Aşı,bazı hastalıklara karşı koruma sağlaması amacıyla o hastalığın zayıflatılmış mikrobundan hazırlanan bir eriyiktir.



Yani aşı ile vücüda ne aşısı ise onun zayıflatılmış-ölü mikrobu verilir.O mikrop vücuda girsin,bir miktar kişiyi hasta etmeye çalışsın ve bu arada vücut o mikrobu tanısın ve ona karşı savaşçı hücreler yani antikorlar üretebilsin istenir.Böylece aşı yapılan kişinin bağışıklığını artar.

İlerleyen dönemde aynı mikrop vücuda bulaştığında vücut mikrobu tanır ve daha önce ürettiği antikorların sayısını arttırarak hastalığın daha hafif geçirilmesini sağlar.



Ben burda şunun anlaşılmasını önemle istiyorum.Eğer aşı yaptırma kararı aldıysanız,aşı korkulacak bişey değil,elin ayağın birbirine girmesine gerek olacak bir durum değil.Aksine aşıya müdahale ederek antikorların oluşmasına izin vermemek yarar değil zarar sağlar.Bir alternatifi de aşıyı yaptırmamaktır.Yani ya o aşı yapılmayacak yada yan etkilerine hazır olunacak.

Yan etkisiyse en çok korkulan şey olan yüksek ateştir.Aslında yüksek ateş üzerinde konuşulması gereken en önemli konulardan biri.Doğum yapan annelere süt eğitimi ile birlikte verilmeli.Bu 37,5 derece ateşle hastaneye koşan annelerin çok olduğu bir ülkede gereklilikten çok mecburiyet.Çünkü hastaneye gitmek bazen çok daha tehlikeli olabiliyor.Zaten direnci düşük olan çocuklar diğer hasta çocuklardan hastalık kapabiliyor.Açık alan olmayan hastane acillerinde nefes almak bile bile mikropları vücuda çekmekten farksız.Yani aşı olan bebekde/çocukda ateş olabilir.Ateş vücudun savunmayı başlattığının bir göstergesidir.Herkesde ateş olacak diye bir şey yok.Ama çıkan ateşe müdahale etmek vücuda DUR demektir.Yani savunmayı bırak,yeteri kadar antikor üretilmesinin önüne geç demektir.Çok ilginçtirki bu ülkede ateşi çıkmasın diye bebeğe şurup içiren yada fitil verip aşıya getirilmesinden bahseden sağlık personelleri de mevcuttur.

EREN ÇINAR ve 2. ay aşıları Bizde aşımızı olduk.İlk ay aşısında herhangi bir yan etki yaşamamıştık.Ama ikinci ay aşıları 3 tane idi ve bu kez ateşi çıktı.

Evde Eren doğmadan önce aldığımız dijital koltuk altı termometresiyle beraber We Well marka temassız alından ateş ölçerde var.Önce temassızla ölçtüm ve ateşi var gözükmüyordu ama dudaklarımla kontrol ettiğimde ısısının yüksek olduğunu farkettim.Koltuk altından ölçtüm ve ateş 37,6 derece idi.Yükselmeye başlamıştı ateşi.Kaloriferin derecesini düşürdüm,ereni soydum sadece kolsuz çıtçıtlı badi ile bıraktım.Aşırı soğuk olmayan ıslak bezlerle eklemlerini silerek ,bezi alnına bırakarak ateşini düşürmeye çalıştım.Düştü de.Ama bir süre sonra tekrar çıktı.Aynı işlemleri defalarca tekrarladım.Ateş 38,7 ye kadar yükseldi.Sabaha kadar eşim ve ben dönüşümlü olarak nöbet tuttuk.Defalarca ateşini ölçtük.Ateş düşürücüyü sabaha kadar vermedik.Vücuda savaşması için müsade ettik ve ateşi hep kontrol altında tuttuk.Hatta 37,5 olduğunda düşürmeye uğraşmadık bile.Bizi tek kaygılandıran doğan günde bir yolculuğa çıkacak olmamızdı.Sabah hala ateş düşmeyince 1 çay kaşığı ateş düşürücü verdik.Keşke yolculuk olmasaydı bir süre daha dayanabilir ve ilaçsız atlatabilirdik.Ama ilk ateş deneyimimiz olması,yolculuk sırasında müdahale edemeyecek olmam,üzerini incelteyim derken birde hasta etme riskim yüzünden verdim.

Umarım ateşle imtihanımızın zorlu olduğu aşılar yaşamayız..Ama siz siz olun sabaha kadar başında beklemeye üşenip çabucak ateşi düşüreyim diye hemen ağrı kesici şuruplara fitillere sarılmayın..Hele fitiller için birkaç kez daha düşünmenizi dilerim.

18 Ocak 2014 Cumartesi

EN GÜZEL DOĞUM HİKAYESİ , EREN ÇINAR DOĞDU

Bu anlatabileceğim en güzel hikaye..
Beni gerçek ben yapan eksik kalan yerlerimi dolduran 'can'ın hikayesi..
Oğlum Eren Çınar’ın dünyaya geliş,yüzümü güldürüş hikayesi..

Ufacık tefecik zamanları saymaz,son 1,5 ayın bedensel sıkıntılarını da hesaba katmazsak son derece huzurlu , mutlu ve sağlıklı bir hamilelik geçirdim.Ne hamileliğin başında yaşanması muhtemel sıkıntıları yaşadım ne de geri kalan zamanlarda ekstra sıkıntılarla karşılaştım.Moralimse ömrüm boyu olmadığı kadar iyiydi.Son derece keyifliydik.32. haftama geldiğimde izne ayrılma zamanım olmasına rağmen sağlığım yerinde olduğu için çalışabilir raporu alarak 37. haftama kadar çalıştım.Son zamanlarda yol yorsada kendimi hep iyi hissettim.

38. haftanın başladığı pazartesi günü okula gittim,izin işlemlerimi başlattım.Yollarda doğuracaksın git artık dediler.24 Kasım Öğretmenler Günü programı vardı o gün.Ona katıldım.Annemde benimleydi.Pimpirikli kocam artık tek başıma dışarı çıkmamdan da huzursuz oluyordu.Gereksiz vesvese yaptığını söyleyip duruyordum.Zira ne bir sancı,ne açılma ne de başka bir belirti yoktu doğumun yakın olduğuna dair. Çünkü daha 3 koca haftam vardı.

Yine 38. haftanın 3. günü gündüz bir arkadaşım geldi.Sohbet ettik,doğumdan bahsettik."Senin doğumun yakın yüzünden belli." dedi ama çok önemsemedik.Hiçbir belirti yoktu.Akşam gelecek misafirler için hazırlık yaptım,markete gidip geldik bol yağmurlu yürüyüş yaptık.Akşam oldu arkadaşlarım geldi,yine bebek ve doğum üzerine bol bol konuştuk ama bizim oğlan içerde oldukça keyifli tekmelerini atıyordu ve hala en ufak bir belirti yoktu.

Misafirlerimizi yolladık.Her gece erkenden uykum gelmesine rağmen o gece uykum falan da yoktu.Annemle oturduk.Saat 2 ye kadar tv izledik , muhabbet ettik.Sonra ben yattım.Hala uykum yoktu.Ertesi sabah işe gidecek olan kocam mışıl mışıl uyuyordu ve ben bir süredir baş başa kalamadığım kocamla muhabbet etmeyi özlemiştim.Acaba biraz uğraşsam uyanırmı diye yatakta bir o yana bir bu yana dönerken birden bir akıntı olduğunu fark ettim.Tuvalete gittiğimde aynı akıntının devam ettiğini gördüm.

Serde fenci ruhu var tabi.İlk deneyi evde kendim yaptım.Turnusol kağıdıyla gelen suyun asit mi baz mı olduğuna baktım ki bazdı.Bu da akıntının amniyon sıvısı olduğunu kanıtlıyordu.

Çantam falan hazır olmasına rağmen hala doğum olma ihtimalini düşünmeden bir nst ye girelim bakalım nedir diye hastaneye gittik.En fazla yaklaşan doğumun habercisi olabilirdi.Saat 02:35 evden çıkış saatimizdi ve yaklaşık saat 3 de hastanedeydik.Hastanede hafif hafif sancılarım olmaya başladı ama sancı olduğunu anlamadım.Ancak doğum sonrasında demek ki sancıymış diyebildim.

Doktor muayene ettiğinde 2 cm açılman var dedi.28 inde doğacak demekki dedi.Bir an nasıl saf anıma denk geldiyse “28 i ne zamanki “diye sordum."Bu gün 28 i değil mi?" diye tereddüte düştü doktor.Şaşkınlığımı anlamadı yanlış tarih söylediğini sandı.Bense şoka girdim."Nasıl yani doğum bugün mü?" dedim."Yarın akşamı bulmaz." dedi.

Düşünmeye zamanımın olmaması büyük bir şanstı bir bakıma.Bize yatış yapmamızı söyledi.Bu arada sancılar hafif hafif başladı.Annem ve eşimde yanımdaydı.Eşim eve gidip hastane bavullarını almaya gitti.Bana serum taktılar ve bir saçma sapan önlük getirdiler giymem için.Ani bir sezeryan durumunda çabuk müdahale için şartmış.Neyse giydik bekledik.

Bekledik mi ? Pek bekledik de denemez.Sancılar başladı.İlk iki sancı arası 9 dk sonraki sancılar arası 6 dk.Nasıl olur.Yarın akşamı bulmaz ama doktoruna yetişirsin demişti doktor.Doktor 11 de geliyor.Bu sancılar çok sık.Hani önce saatde bir falan başlıyodu yavaş yavas sıklaşıyordu bu sancılar.Hiç anlatılanlar gibi değil..Burdan anlıyoruz ki her doğum ayrı bir hikaye…

Bu arada bir hemşire gelip açıklığı kontrol ediyor.Pat diye demez mi 6 cm.İyi ama daha az önce 2 cm di.Sanırım yakın diyorum ama çok da düşünmek istemiyorum.Aklıma gelen tek şey yahu bu sıklıkta sancılarla ertesi güne kalınır mı , dayanılır mı?

Zaten dayanamadı da..Daha önce okuduğum normal doğum hikayelerinde yatarak sancı çekmenin zorluğundan bahsediliyordu.Kalktım gezindim.Sancı çok zorladığında annem ve eşim belime masaj yaptılar bende sık sık nefes alıp vererek sancının geçmesini bekledim.Sancılar sıklaştıkça da şiddeti arttı.Dayanabileceğimden şüphe duyduğum zamanlar oldu.Acaba belden uyuşturmayı kabul etsem mi diye de düşünmedim değil.Hemşire "Geç kaldın zaten az sonra doğuracaksın,doğumhaneye gidiyoruz." dedi.

Sonra doğumhaneye geçtik.Aklımda hep böyle full teknolojik bir oda vardı.Ama hiç de öyle değil..Oldukça sıradan bir yer.O an nedense hayal kırıklığı yaşadım.Halbuki normal doğum için gerekli çok da fazla ekipman yok,doktor,hemşire ve ben,dikiş malzemeleri ve alkol falan filan.Doğa ana bize oldukça basit bir yolla doğurmayı vermiş çok şey beklemeye gerek yok yani..

Doktorum 9 ay boyu beni muayene eden doktor olmadığı içinde üzgündüm.İncecik sesli fazla sakin bir doktordu.Bana bağırmamamı,enerjimi harcamamamı ve tüm gücümü doğuma harcamamı salık vererek başladı doğuma ama o kadar sessizdi ki konuşmalarını duymaktan aciz bide o halimle kendimi zorluyorum ne dedi acaba diye..

Sonrası zaten malum çok değil 5 dk sonra doktorun ellerinde bembeyaz verniks ile örtülü bir bebek ,simsiyah saçlarıyla oğlum Eren Çınar’ı gördüm..Ve hep klişe gibi anlatılan doğar doğmaz sancılar bitti lafını bizzat yaşadım.Zaman bir an için herkese durdu da sadece oğlum ve bana aktı…O an ben bir mucizeye tanık oldum.O an anne ve oğul olduk.İlk nefes alışını gördüm,minik minik çıkan ilk sesini,nefesini duydum.O anda bedenimden çıkıp yüreğime aktı oğlum,bir bütün olduk.Tüm bunlar olduğunda saat 05:03 dü.Tam karşımdaki saatte bu saati gördüğümde doktorun ellerindeydi kuzucuğum..

Bu muhteşemlik içinde karmakarışık duygular yaşarken hemşireler oğlumu yakınıma getirdiler.Bembeyaz tabakanın içinde yakışıklı bir oğlan ,gözleri kapalı,yumuk yumuk ,şiş yüzüyle karşımda duruyor..Ama kucağıma vermeden, ben verin diyemeden alıp götürdüler.Dikişlere başlamışlardı bir şey diyemedim çünkü yine duyamadığım ses bana bir şeyler diyordu.Hemşirelerde kendi aralarında konuluyorlardı."İyi değil mi?" diye sordum.İyi dediler.

Böylece hastaneye girdikten 2 saat sonra ,muhteşem bir hamileliğin beraberinde muhteşem bir doğumla anne oldum.Ne kadar çabuk anne oldum.Evet çok çabuk oldu her şey ve ben çok değil yarım saat sonra gerçek bir anne olacaktım..Bundan habersiz dikişlerin bitmesini bekledim.Heyecandan zaman çok yavaş aktı.Odaya gidince yavrumu göreceğim diye beklerken sanki saniyeler iki ileri bir geri giderek bana işkence yaptı.

Odaya döndüğümde bu muhteşem doğum hakkında en azından güzel cümleler duymayı bekliyordum.Ama geri döndüğümde ne doğumdan bahseden ailem vardı ne de beni bekleyen bebeğim.Daha getirmediler dediler.Daha giydirmemişlerdir diye düşündüm.Hemşireler geldi gitti serum vs. Annem ve eşim kapıyı süslemeye çalışıyor ve benimle konuşmuyorlardı.Ben de saf saf muhteşem doğumu anlatıyordum.

Oğlumu merak ediyordum birde.Sonra eşim yatağa yaklaştı.Gözlerinde şaşkınlık vardı.Neden benim kadar mutlu değil diye içimden sitem etmedim değil ama şok içindedir diye umursamadım.Yüzü düştü sonra..Neden getirmediler dediğimde solunum sorunu olduğunu söyledi.Kalp atışlarım yükseldi.Bazı bebekler doğumda zorlanır stres yaparmış.Hızlı nefes alıp veriyor kontrol edilecek dedi.”Doğru söyle başka bişey yok değil mi?” dedim.Yok demedi.Durdu biraz.Belki 1-2 sn ama bana çok uzun geldi.Sonra bir ayağı çapraz doğdu dedi.Yalan dedim,doğru dedi.Yalan dedim hayır doğru dedi.Yalan de lütfen dedim.Yalan değil dedi.Neden benim oğlum ,neden olmuş,nasıl olmuş..Benim yüzümden mi?Yanlış mı yattım,yememem gereken bişey mi yedim,yapmamam gereken bişey mi yaptım?Benim yüzümden mi oğlum yaşıyacaktı bunu?

Bir hastanenin üzerime yıkılışını altında ezilişimi hissettim.İşte asıl o anda anne oldum.Herşey ne de çabuk oluyordu böyle.Bu hıza yetişemiyordum.Ne çok ilk ne çok farklı duygu bir aradaydı.Çok korktum.Kendim için değil asla.Oğlum için..Yürüyemeyecek miydi?Kalbi ağrıyacaktı oğlumun.”Neden ben” diyecekti.Neden herkes gibi değilim?Neden basit bir mahalle maçı bile yapamıyorum,ayakkabı giyemiyorum diyecekti.Halbuki ilk önce ayakkabı almıştım oğluma babasına mutlu haberi vermek için.Hep saklanmak zorunda kalacak,boğazında yumrularla yaşayacaktı oğlum.Ben onun mutsuzluğuna nasıl dayanacaktım,nasıl merhem olacaktım.Dindirebilecek miydim yaşadıklarını..Hiç bilmediğim adını bile duymadığım bu sorunun çözümü var mı hiç bilmiyordum.Ama muhteşem bir eşim vardı.Baba yüreğini,sevincini kenara koymuş,heyecanını ertelemiş ve önce beni en az üzecek şekilde söylemek için çırpınmış ve yine bize umut vermek için araştırmıştı.Tedavisi var dedi.Biz yorulucaz ama o iyi olacak,hatırlamıyacak bile dedi.Bu yalan değildi dimi?Ben ne varsa çekilmesi gereken hepsine razıydım.Gerçekse eğer beni kandırmıyorlarsa.Herşeyi atlatırdık biz.Birlikte oldukça üstesinden gelirdik.Evet o anda anne oldum.Biz o anda gerçek bir aile olduk.

4 kardeşin en küçüğü olmak seneler sonra tekne kazıntısı olarak doğmuş olmak şımartılmış bir çocuk olmak..Hepsi bendim evet.Elimde minik bir çizik olsa elim havada dolanan da bendim , azıcık kanda içi bayılıp yığılanda.Ama şimdi dimdik ayakta durması gerekende bendim.Oğlum için gereken ne varsa hepsini yapacak olanda.Anne olmak doğumhanede bebeğimi gördüğüm anda hissettiklerim değilmiş meğer.Onun için kaygılanmaya başladığım anda yaşadığım sahiplik çok daha başkaydı.Duyduğum sevgi her geçen dakika arttıkça arttı.

3 geçmek bilmeyen saatin sonunda getirdiler oğlumu.Artık gün doğmuş zaman akmıştı.O en ufak sese korkan minicik beden benim oğlum.Temizlemiş giydirmişlerdi oğlumu.Ak pak bir yüz.Tombul yanaklar.Simsiyah ve bir sürü saç.Yumuşacık kadife bir ten.Ellemeye kıyamıyorum.Sonsuz güzel..Sonsuz güzel…Sonsuz güzel…Benim güzelim benim yakışıklım benim parçam.

Şimdi düşündüğüm şey ise oğlumun özel bir çocuk olduğu.Tüm varlığı ile mükemmel.Sadece binde bir görülen bir deformitenin sahibi olan oğlum çok şanslı.Şanslı çünkü baba olmak için oğlunun doğmasını ,hatta büyümesini beklemeyen bir babası var.Onun için endişelenen bir baba.Ne olursa olsun tüm zorluğu üstlenecek bir baba.Ve bende çok şanslıyım ki ne yaşarsak yaşayalım her zaman bizim iyiliğimizi kendi önünde tutacak bir dayanak,oğlumun adı gibi , çınar ağacı gibi bir dayanak,çok sevgili bir kocam vardı.Öyle çok şanslıyım ki çok sevdiğim bu adam benim kocam,benim çocuğumun babası..Sanırım bu kadar güzelliğin bir nazar bocuğu olmalıydı.Keşke oğlum yerine bizde olsaydı nazar boncuğu.Ama bu bizim elimizde değildi.

Her şeye rağmen içimdeki mutluluk beni normal dünyanın akışına döndürdü.

Velhasıl benim mükemmel oğlum bana bu dünyada yaşanabilecek en güzel duyguyu yaşattı.29 yıllık ömrümde hissetmediğim kadar mutlu,özel,güzel hissettim.Suratıma nereden geldiğini bilmediğim bir sürü çile rağmen,darmadağın saça başa rağmen.Yorgun bedenime rağmen en güzel bendim.Artık hiçbirşey birkaç saat öncesi gibi değildi.Çünkü oğlum yanımıza gelmişti.

Oğlum gelince ben büyüdüm birden.Ailemin en küçüğü olmadım artık. Büyütebilmek için oğlumu..Büyüdüm aniden…

İyiki geldin Eren...